Skip to content Skip to footer

Balboa’nın Hikayesi: Birinci Bölüm

“Herkesin bir hikayesi vardır” ya, işte bu kısaca balboa’nın hikayesi. Bu hikayeyi anlatırken, kendinizi bahsettiğimiz tarihlere götürmeye çalışın. Geleceğe Dönüş filmindeki De Lorian’a sahip olduğunuzu düşünün…

Bu hikayeyi, biraz da balboa sevgimizi de işin içine koyup gerçekleri abartarak, 1910’ların ortasından başlatmamız mümkün. Ancak genel olarak 1920’lerde yayınlaşan ve 1928’de Rendezvouz Ballroom’un açılması ile daha fazla kişi tarafından yapılmaya başlanan ve 1930’lar boyunca da bu popülerliğini devam ettiren bir dans türü. Ama bunu söyleyince, unutmamak gerekir ki, bu dans türü kesintisiz bir şekilde özellikle Kaliforniya’da yapılmaya devam etmiş ve günümüze taşınmış.

Bu dansı anlamak için, o zamanın şartlarını da bir düşünmemiz lazım. Yalnızca bu dansı değil, delta blues müziğini, diğer caz danslarını ve benzer kültürel elementleri çıktıkları günün şartlarından ayrı düşünmek mümkün mü?

Neyse, 1910’ları, ve hatta 20 veya 30’ları düşündüğünüzde cep telefonu, internet, sosyal medya vesaire yok. Güney Kaliforniya’da ise eğlence anlayışı ise genellikle sahip kasabalarında yer alan büyük dans alanlarında dans etmek. Yazın Boğaz kıyısında yer alan gece kulüplerinin nasıl dolduğunu düşünün, işte öyle. Bahsettiğimiz kasabalardan biri olan Balboa yarımadasında da “Balboa Pavillion” yer alıyor.

 

Balboa Yarımadası
Balboa Yarımadası

Bu arada ilginç bir nokta, Google’da balboa diye ararsanız resmi çıkan Vasco Nuñez de Balboa isimli ‘conquistador’ – ki aslında balboa yarımadasına ismini veren kişi olduğu iddia ediliyor – aynı zamanda Panama’nın da kurucusu kabul ediliyor ve Panama’nın para birimlerinden biri de “Balboa” (aslında Panama Balboa’sı.).

Uzun lafın kısası, bu dönemlerde genellikle fox-trot ve one-step dansları yapılıyor.

1910 ila 1930 arasında California nüfusu büyük bir göç sebebiyle yaklaşık %140 büyüyor. Bu muazzam göç ise daha fazla dans eden insan ve daha fazla dans pisti ihtiyacı anlamına geliyor. Nüfus artışına eş şekilde dans pistleri artamadığı için, bu dönemde dans pistlerinde ciddi kalabalıklar yaşanıyor.

1928’de de bu çerçevede yine Balboa yarımadasında Rendezvouz Ballroom açılıyor. Pist o kadar kalabalık oluyor ki, dansçılar artık hareket edemeyecek hale geliyor. Herrang’e giden bu hissi iyi bilir…

Efsane Rendezvouz Ballroom’un dışarıdan görünüşü
Efsane Rendezvouz Ballroom’un dışarıdan görünüşü

 

Rendezvouz Ballroom sahipleri ise haliyle daha fazla insanı dans pistine sokmaya çalışıyorlar. Bu kapsamda öncelikle “Ayrılmak Yassah!” (veya kendilerinin de dediği gibi, No Breaking Away) kuralı geliyor, ve hatta bir süre sonra “Dolanmaca Yassah!” (veya kendilerinin de dediği gibi, no travel) kuralları geliyor. Böylece göğüs-göğüse foxtrot, one step ve two step yapmaya çalışan dansçı grupları güneşin etrafında dönen gezegenler gibi dönmeye başlıyorlar. Burada her zaman yapılan adımlar atılıyor, dansa özel bir isim verilmiyor. Ancak bu zaman içinde “shuffle” (‘şafıl’ diye okunur, okunduğu gibi de dans edilir) ismi veriliyor.  Balboa’nın daha kuzeyinde yer alan Los Angeles’lılar de bu danstan bahsetmek istediklerinde “shuffle” veya “Balboa shuffle” diyorlar. Bugün ise “pure-bal” veya “pure balboa” deniyor.

Aynı anda, başka yerlerde neler oluyor?

Bu arada bu dönemi anlatmak gerekirse, Harlem’de Savoy Ballroom’da benzer zamanlarda açılıyor (1927). Frankie Manning ilk kez Savoy’a 1932’de gidiyor ve Whitey’s Lindy Hoppers 1935’de kuruluyor. Burada unutmamak gereken bir şey var: New York ve Balboa arası 4,000 kilometre. Bu da tam olarak İstanbul ile İzlanda arasındaki mesafeye eşit… Internet yok, iletişim çok kısıtlı. Dean Collins 1937’de New York’tan, Los Angeles’e gelene kadar birbirlerinden tamamen habersiz iki dünyadan bahsetmemiz mümkün.

Şimdilik burada noktayı koyalım… İkinci bölümü ise yakında ilginize sunalım.

Leave a comment

0.0/5