Skip to content Skip to footer

Duke Ellington ile Swing Çağına Yolculuk: Blanton-Webster Döneminin Dans ve Caz Üzerindeki Etkisi – Part I​

Duke Ellington ile Swing Çağına Yolculuk: Blanton-Webster Döneminin Dans ve Caz Üzerindeki Etkisi - Part I

 

Bir albüm ya da eser üzerine yazmak; şarkıyı gündelik hayatın içinde listeden çalıp dinlemekten kat be kat daha zor olduğunu fark ediyorum. Listeler yapıyoruz, müzik platformlarından şarkılar arıyor ekliyor ve çalıyoruz, üzerine dans ediyoruz… Bu kadar günlük hayatımızın içinde olan bir şey hakkında nasıl olur da yorum yapmaya çalışınca koca bir boşluk önümüze çıkıyor. Bu yazı dizisinde eğer elimden gelirse – en azından Türkiye lindy hop sahnesi içerisinde – bu duruma biraz daha yoğunlaşıp, üzerine dans ettiğimiz müzikler konusunda hikayeler, detaylar, bilgiler anlatarak müzik konusunun daha içerisine girmek istiyorum. Çoğunluğumuz gibi ben de konunun uzmanı değilim ama müzik üzerine konuşmak ve özümseyerek dinlemek, odaklanmak ve analiz etmek için illa konunun uzmanı olunmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Müziğin sadece dans ederken bize eşlikçi olmadığını bilakis varlığıyla dans edeni, dinleyeni o kadar dolaysız bir şekilde cezbetmesi beni en çok büyüleyen noktası olmuştur. Bu sebeple bu yazılarda da müziği, albümleri bu bakış açısından ele almaya çalışarak anlamaya ve daha çok dans sahnemizin odağına almayı hedefliyorum, umarım bir nebze olsun başarabilirim.

 

 

 

 

DUKE ELLINGTON-NEVER NO LAMENT-THE BLANTON/WEBSTER BAND

Gün gelecek tüm caz sanatçıları bir araya gelecek ve dizleri üstüne çökerek Duke Ellington’a hürmetlerini sunacaklar.” Miles Davis

1940’lar ilginç bir dönem gerçekten, dışarıdan bakıldığında Swing Dönemi’nin doruk noktası diyebiliriz. Biraz yakından ve dikkatli baktığımızda ise düşüşe geçtiğinin belirtilerini görebileceğimize inanıyorum. Müzik endüstrisinde bir orkestraya dahil müzisyenler büyüyen müzik endüstrisine rağmen hak ettikleri ekonomik seviyeye ulaşamamaktaydılar. Buna ek olarak sürekli seyahat halinde olmak da eklenince giderek zorlaşan bir atmosfer olduğu görülmektedir. Müzisyenler için oluşan bu sıkıntıların, yayıncılar ve menajerler için geçerli olmadığı da bu dönemde fark edilmeye başlanıyor. Müzisyenler artık sadece müzik yapabilecekleri, seyahat etmek istemeyecekleri yeni kulüplerin ihtiyacını hissediyor*; aranjör ve besteciler daha yüksek fiyatlarla çalışabilecekleri orkestralar arayarak yer değiştiriyorlardı**. Müzik sektörü büyümüş, büyüdükçe endüstrileşmiş ve altından kötü kokular gelmeye başlamıştı. Bu da her popüler eğilim gibi kalitede bir düşüş ve müzikten ziyade matematiksel ticari bir atmosfer oluşmasını kaçınılmaz kılmaktadır. BOP ve Jump Blues için bu tohumlar yeterli olacaktır. Büyük Orkestralar için ise savaşın da kaçınılmaz olarak getirdikleri ile beraber büyük bir darbe alacakları dönem yaklaşmaktadır. Duke Ellington bu değişimi bence fark etmişti. Yayıncısı ile arasının açılmasında ve hatta şu cümleyi söylemesindeki ana etkenin bu fark ediş olduğunu düşünmekteyim: “Jazz is music, Swing is business.”

 

Duke Ellington Orkestra’nın en önemli başarısı caz müziğine özgü kendi tınısını (sound) korumasıdır. Bunu da beraber çalıştığı müzisyenleri hem müzikal olarak hem de ekonomik olarak her zaman desteklemesinden kaynaklanmaktadır. Kısaca bu müzisyenlere baktığımızda orkestra içerisinde oturmuş bir uyumun ve güven ortamının sağlandığını hemen görebiliriz. Örneğin Johnny Hodges(Saksafon) ve Cootie Williams (Trompet), Juan Tizol (Pistonlu Trombon), Sonny Greer (Davul), Fred Guy (Gitar, Banjo) gibi Duke Ellington ortestrasının virtüözleri 10 yılı aşkın senedir, Rex Stewart (Trompet) ise 5 senedir gruptadır. Duke Ellington’un grup içerisindeki bu virtüözlerin icra yeteneklerine göre besteler yapması ve yıllar içeresinde gelişen beste-icra uyumunu ve buna bağlı kalite ve başarasını yakalamasında bu müzisyenlere verdiği değer açıkça belli olmaktadır.

 

Bu albüm de Duke Ellington’un, Colombia Kayıt şirketi ve yayıncısı ile yaşadığı sıkıntıların ardından kayıt ve yayın haklarını değiştirdiği; 1940-42 yılları arasında RCA Victorla yaptığı albümlerin bir koleksiyonunu oluşturmaktadır. Albüm’ün aslı Blanton-Webster Band adıyla 1986 yılında piyasaya çıkmıştır. Aynı yayın şirketi 9 ek şarkı daha ekleyerek 2003 yılında genişletilmiş bu albümü piyasaya sürmüştür.

Bu albümü caz tarihi ve Duke Ellington için önemli kılan birçok etmen vardır. Duke Ellington da 1920’lerin ikinci yarısından itibaren başladığı “Jungle Style” müziği ve sonrasında klasik seviyesine oturduğu ve birçok jazz standardı çıkardığı 1930’lar sonrasında yenilenmiş bir tını arayışı içerisindeydi. Kayıt ve yayın şirketinin değişmesi ve teknolojik gelişmelerin de etkisiyle Ellington, daha yüksek bir müzik ve ses kalitesi hedeflemekteydi. 1938 yılında gruba davet edilen 23 yaşındaki besteci ve aranjör Billy Strayhorn bunun en önemli göstergesidir. Duke’ün baş yardımcısı ve partneri olarak yıllarca Duke ile birlikte çalışacak olan Strayhorn, Duke’ün bu yıllardan sonraki tüm işlerinde aranjman veya besteci olarak yer alacaktır. Bu yıllardan sonraki tüm albümlerde akor yürüyüşleri ve aranjmanların daha üst seviyede bir cazı haber vermesindeki en dikkate değer adım olarak Strayhorn gösterilmektedir.

 

Strayhorn’a ek olarak Jimmy Blanton bu yenilik adımlarının ikinci bir göstergesi olmaktadır. Ellington, Blanton’u iş sonrası gittiği bir gece kulübünde dinlemiştir ve o zamanlar Blanton 20 yaşındadır. Blanton’un kontrbas tekniği yaklaşık 5 sene sonra iyice yaygınlaşacak BOP hareketini önceden müjdeleyen ve caz bassında fazlasıyla yenilikçi hamleler barındırmaktadır. Duke ve Strayhorn, Blanton’un bu virtüözlüğünü oldukça ön plana çıkarmak için birçok şarkıda bass solo bölümleri ayırmışlardır. Blanton’u gruba dahil ettiği andan itibaren daha önce caz tarihinde görülmedik bir şekilde kontrbası ön plana çıkarmış, sahnede de en önce merkezi olacak şekilde Ben Webster’la birlikte yer vermiştir.

Ben Webster ise Duke’un her zaman grubunda olmasını istediği bir sanatçıydı. Aynı yayın şirketi ile çalışan Cab Calloway Band’da olduğundan sadece bir iki şarkı kaydı için beraber çalışmışlardı ve kendi orkestrasına alamamıştı. Yayın şirketi değişince bu konuda rahatladı ve Ben Webster gibi bir müzisyeni -grubunda 4 tane kamışlı müzisyen olmasına rağmen- grubuna dahil etti. Ben Webster’ın bu kadar müzisyen varken gruba nasıl katkı sağlayacağı konusunda endişeli olmasına rağmen, onu motive ederek ve özgür bırakarak bu albümde caz tarihine Ben Webster soloları olarak kalacak sololar çıkmasını sağladı.

Devam edecek…