Bir dans gecesinden sonra, belki ertesi gün, aklınızda kalan ya da aklınıza kendiliğinden gelen bir an oldu mu? Düşünün, aklınızda kalan tam olarak neydi? O sırada çalan müzik mi, partneriniz mi, dans esnasındaki bir ayrıntı mı?
Bir muhabbet sırasında fark ettiğim oldukça sıradan bir şey beni bunu sorgulamaya itti.
9:20 Special’ın Basie versiyonu** çalıyordu ve ben bu müziğin bir Lindy hop koreografisinde kullanılmış olduğundan neredeyse emindim. Youtube ve anahtar kelimeler yardımcı olmadı. Günlük hayattaki odak noktalarımızın zamanla değişmesi ve aslında yaşamımızın birçok anında kafamızı meşgul eden bir sürü farklı ve görece önemsiz şey bir yana, tüm bunlar için hafızamızın belki de aynı bölümünü kullanıyor olmak ve bunun günden güne zayıflaması anlık bir hüzün yarattı. Bir dans ‘nerd’ü olarak o videoyu birkaç çaylık zaman diliminde hatırladım. Basie değildi, koreografi de değildi ama dansçıyı ve şarkıyı hatırlamıştım ve kolay hüzünlendiğim kadar da kolay neşelenebiliyordum neyse ki.
Sonra, yabancısı olduğum bir şehirde başka bir yorganla uyumadan hemen önce bunu düşündüm. Herhangi bir biçimde konuk olduğumuz sanatta da hep aynı şey vardı aslında, kendi yaşamımızda olduğu gibi. Akılda kalan bütün değil, birtakım ‘an’lardan oluşan bir kısım ve hatta bazen sadece ‘an’ın kendisi. Bir film ya da bir kitabı bırak da mesela, en olası şey; mutlu bir çocukluk geçirmiş yetişkin kişinin gözünde canlanan birkaç kare gibi, sadece mutlu hissettiğini hatırlıyor olması gibi..
Lindy hop’u hayatın ta kendisi – en çok da neşeli kısımları – olarak gören ve bunun ortak bir dil gibi iletişimi sağladığını düşünen biri olarak; bu iletişim sırasındaki paylaşımın güzelliğini henüz başka bir şeyde bulmadım. Tam da bu yüzden, müzikle ve partnerinle ve/veya müzik aracılığıyla partnerinle kurduğun köprü sana kendini iyi hissettirmiyorsa, bence ters giden bir şey var. Dans teorisindeki ve öğretisindeki ‘seviye’ler üstü bir şey çünkü benim bahsettiğim. Sözgelimi dans sırasında etrafa bakınan, kendini müziğe bırakmayan biriyle dans etmeye çalışmak, seni hiç dinlemeyen birine uzun cümleler kurmak gibiyse; müzik bittikten sonra aklında kalacak olan dans, kadehlerin dolup boşaldığı ve muhabbetin aktığı, bazen de kahkahaların yankılandığı bir yemek masasıdır. Ve çünkü hayatı yeterince bilmeyen biri, parkta el ele yürüyen sevgililer ile yürümeyi yeni öğrenmiş çocuğuyla birlikte, kendi adımlarını yavaşlatarak yürüyen anneyi ve bu iki paylaşımın kendine özgü keyfini anlayamaz. Hayatı yeterince bilen bir güzel insan Shane McCarthy’dir, yeri gelmişken ona selam vermek isterim: “We don’t dance with levels, we dance with people.”***
Başa dönecek olursam, bir dans sonrası aklımızda kalan şey, aslında bizim kim olduğumuzla ilgili. Dans ederken kurduğumuz iletişimin; olduğumuz ya da olmak istediğimiz kişiyi yansıtması gibi..
O yüzden bugün kendinize bir iyilik yapın bence, kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan bir kişiye bunu söyleyip ikinci dansı isteyin. O kişiye saygı duyun, paylaşımına değer verin.
Kendinize bir iyilik yapın ve size kendinizi iyi hissettirmeyen birini çok da ciddiye almayın, aradığınız paylaşım bu değilmiş.
Bir de kendinize bir iyilik yapın bugün, Basie dinleyin.
*Aşk ve Öbür Cinler (Del Amor y Otros Demonios), Gabriel Garcia Marquez