Dans ve Devrim

“Eğer dans edemiyorsam, bu benim devrimim değildir.” sözünün, Emma Goldman‘ın ağzından çıktığı rivayet edilir. Emma Goldman bu cümleyi gerçekten kurmuş olsun ya da olmasın, şüphesiz ki bu sözler, kendini bedeninin hareketleriyle ifade eden herkes için romantizm yüklüdür ve Goldman’ın görüşleriyle paralellik taşır. Anarşit-feminist aktivizmiyle Goldman, elbette ki, özelde kadın bedeninin, genelde ise insan bedeninin özgürce hareket etmesine izin vermeyen bir devrimi, kendi devrimi olarak görmeyecek ve o devrimin bir parçası olmayı reddedecektir.

Öte yandan John Lennon için devrim yataktan başlar. Oasis, Don’t Look Back in Anger adlı parçasında, “Öyleyse devrimi yatağımdan başlatacağım.” (So I’ll start a revolution from my bed.) der. Grubun lideri ve parçanın yazarı Noel Gallagher, bu sözlerin, John Lennon’ın anılarını kaydettiği bir kasetten alındığını söyler. Cümlenin çok yüksek ihtimalle atıf yaptığı şey ise, Lennon’ın 1969 yılında, eşi Yoko Ono ile beraber gerçekleştirdiği yatma eylemidir. Söz konusu eylem, oturma eylemlerinden esinlenmiştir ve Lennon ile Ono, 2 hafta boyunca, tüm basının önünde yataktan çıkmayarak, barış çağrısı yapmıştır. Bed-in olarak bilinen bu eylem, pasifistliğinin yanı sıra, mahrem bir yerden başlar ve özel hayata dokunur. Ayrıca tıpkı Emma Goldman’ın dansı gibi, kişinin kendi yaşamından yola çıkar.

screen-shot-2014-04-03-at-9-52-04-pm

Bambaşka bir yerde, Robert M. Pirsig, Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı isimli kitabında şöyle yazar: “Dünyayı düzeltmenin yeri önce kendi yüreğimiz, kafamız, ellerimiz ve onlardan çıkan iştir. Çünkü gerçek motosiklet, kendimiz denen motosiklettir.” İşte bu nedenle Pirsig, kitabında dünyayı değiştirmenin yollarından değil, motosiklet bakımından söz eder (1).

Hem Goldman, hem Lennon, hem de Pirsig, devrime en küçük parçadan, yani kendilerinden başlar. Neden mi? Çünkü hepimizin zihninde hayalini kurduğumuz bir dünya var ve o dünyaya ulaşmanın yolu, işe kendimizden başlamakla mümkün. Yani başka bir dünya, ancak başka bir ben ile mümkün. Yani kendini değiştirmek, dünyayı değiştirmektir.

Emma Goldman, danssız bir devrimin, devrim olmayacağını ifade eder; çünkü böyle bir devrimin, onun bedeninin özgürlüğüne izin vermeyeceğini bilir. John Lennon devrimi yataktan başlatır, çünkü devrimin ilk adımının özel alan olduğunu bilir. Pirsig için ise dünyayı düzeltmek, bir motosikleti düzeltmektir, çünkü motosikletler düzelmediği sürece, tüm sistemler anlamsızdır. Öte yandan, özgürleşen ve değişen küçük parçalar; kendi devrimini gerçekleştiren özel alanlar, bambaşka bir bütün yaratabilir.

mas

Devrim dediğimiz şey, neredeyse her zaman, özgürlük mücadelesini içerisinde barındırır. Bedenin özgür hareketlerine izin veren bir dans ise, pek çok açıdan bakıldığında devrimin ta kendisi sayılabilir. Böyle bir dans, hem zihni, hem de bedeni özgürleştirir ve kişinin katı kalıplardan, dayatmalardan uzaklaşarak, vücudunu istediği gibi hareket ettirmesi ve zihninden akanları doğaçlama olarak aktarması için ona izin verir. Özgürleşmek denen şey, bulaşıcıdır. Yaşamın tek bir alanında özgürleşmek, her alanda özgürleşme duygusunu da beraberinde getirir.

Lindy Hop’un, söz konusu özgürlüğe izin veren bir dans olduğuna inanıyorum. Her ne kadar belirli kalıplar ve adımlar ile ve yönlendirme / takip etme mantığıyla öğrenilmeye başlasa da, zamanla anlaşılır ki Lindy Hop, tekniği içerisinde size alan tanıyan ve özgür hareketlerinizi, gerek doğaçlama olarak, gerekse de kendi tarzınız ile yansıtmanıza olanak veren ve böylelikle de kendinizi ifade etmenize imkan yaratan bir danstır. Lindy Hop, partneriniz ve müzik ile olan bağlantınız sayesinde, dokunduğunuz, gördüğünüz ve duyduğunuz her şey ile bağlantıda kalarak ve dünya ile iletişim halindeyken kendi kişiliğinizi var etmenize ve özgürlüğünüzden vazgeçmeden tüm bunların bir parçası olmanıza izin verir.

Belki de, Nazi Almanyası’nda cazın ve Swing’in yasaklanmasının ve insanların bu yasaklara rağmen Swing dansına ve müziğine sarılmasının; Hitler’in boyunduruğu altında, hayatlarını riske atma pahasına bu müziği dinleyip dans etmesinin nedeni bu özgürlük duygusudur. Swing, genel olarak apolitik olarak görülse de, özel olan her şeyin aslında politik olduğundan; bu müziğin ve dansın, özgürlüğe, çılgınlığa izin vermesinden; sokağın ta kendisinden gelmesinden ve hatta doğum yeri Amerika’da, doğum tarihindeki tüm baskılara ve ayrımcılığa rağmen azınlık sanatları olarak popüler kültürü ele geçirmesinden yola çıkarsak, Swing ve Lindy Hop başlı başına birer devrimdir.

İşte bu nedenle, bu dansa ve müziğe kendimizi bırakmak, pekala devrimci bir hareket sayılabilir. Hem devrime kendimizden, kendi yatağımızdan, kendi bedenimizden başlayarak özgürleşmemizi, mutlu olmamızı, paylaşmamızı sağlar ve böylece bize bireysel devrim imkanı tanır; hem de bütünün parçaları olarak, hayalini kurduğumuz dünya için ve bütünü değiştirmek için somut adımlar atmamızı sağlar.

Dünyayı, rengarenk giyinerek, gülerek ve kendimizi özgürleştirerek değiştirebiliriz. İşe, nasıl bir dünya istiyorsak, onun yansıması olarak, kendi özel alanımızla başlayabiliriz.

Çünkü tek bir şey değişirse, her şey değişir; çünkü tek bir yaprak kıpırdarsa, bütün evren değişir.

Daha özgür, daha mutlu, daha paylaşımcı, daha iletişimli, daha neşeli, daha müzikli bir dünya için, dans edin.

(1) Pirsig, R. M. (2001). Zen ve motosiklet bakım sanatı: Değerlerin sorgulanması. (Çev. S. Sertabipoğlu). (Orijinal çalışma basım tarihi: 1974). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

google+

linkedin

Leave a Reply

Widget Area

This section is widgetized. To add widgets here, go to the Widgets panel in your WordPress admin, and add the widgets you would like to Right Sidebar.

*This message will be overwritten after widgets have been added